Yazan: Zeki Sarıhan
1960 sonrası Türkiye siyasetine damgasını vuranlardan biri olan Süleyman Demirel, 17 Haziran 2015 sabahı ebediyen veda etti. Bu kez şapkasını yanına alamadı! Ve bir daha dönmeyecek!
Süleyman Demirel, çok dost ve düşman kazandı. Zaman zaman meydanları dolduran halkın umudu oldu, zaman zaman lanetlendi. Siyasi hayatı boyunca Türk burjuvazisinin önemli bir kesimin sözcüsü oldu. Galiba köy doğumlu ilk başbakandı. Bu nedenle halk dilini iyi biliyordu.
1965 yılı yazıydı. Fatsa cumhuriyet Meydanı’nda Adalet Partisi’nin mitingi vardı. Ağabeyimle ikimiz de kalabalığın içinde, kürsüye yakın bir yerdeydik. Demirel’in otomobili, kalabalığı yararak yaklaştı. Tam bizim önümüzde durdu. Yanımızdakiler Demirel’i omuzlarına almak için yekindi. Bunlardan biri de ağabeyimdi. Demirel’in bir bacağından yapıştı. Ben ise ağabeyimi geri çekmeye çalışıyordum. Onun Demirel’i kürsüye taşıyanlardan biri olmasını istemiyordum. Fakat ağabeyim çabasından vazgeçmiyordu. O Demirel’in bacağından tutmaya çalışır, ben onu geri çekerken bir ara geri dönüp bana öyle bir baktı ki, vuracak sandım. Çekildim. Demirel’i kürsüye kadar götürdüler…
1960 Devrimi, Türkiye’nin önünde yeni ufuklar açmıştı. Getirdiği anayasa ile emekçilerin önündeki örgütlenme yasağını kaldırmıştı. Emekçilerin muhalefeti çığ gibi büyüyordu ama bu anayasa Demirel’in daha sonra ifade edeceği gibi Türk burjuvazisi ve toprak ağalarına dar geliyordu. Askerlerin arkadan destek verdikleri hükümetler döneminde yatırımlar yavaşlamıştı. Türkiye kapitalizmi, yabancı sermayeyi de çağırarak şaha kalkmak istiyordu. Demirel, önce 1962’de ABD Başkan yardımcısı ile çektirdiği fotoğrafla siyasete atıldı. Morrison Şirketi’nin Türkiye temsilcisi olduğu için zaten “Morrison Süleyman”dı. Demirel o seçimleri kazandı ve partisi tek başına hükümet kurdu.
ARKASI VAR
Bu hikâyenin birçok kollardan yürüyen arkası var. Birini anlatmakla yetineceğim:
Ağabeyimin küçükleri olan biz üç kardeş, Fatma, ben ve Ayhan sosyalizme çoktan adım atmıştık. O akşam köydeki evimizde sofra başında ağabeyimin Demirel aşkını anlattım. Gülümsedik. Ama o yaptığının doğru olduğuna inanıyordu.
Aradan ne kadar geçti şimdi bilemiyorum. Genç bir hükümet ebesi olan Fatma’nın bir atama işi vardı. Bunun için çalınmadık kapı bırakılmamıştı. Bir gün Fatsa’da Davavekili olan CHP eski ilçe başkanı Lütfi Sarıhan, ağabeyimin eline bir pusula verdi ve onu il merkezindeki birine gönderdi. Tayin işi hallolmuştu!
Akşam ağabeyim sofrada dedi ki:
“Ben de artık bundan sonra sizdenim!”
“Hayrola!” dedik.
“Ben” dedi, “kaç kere yetkililere gittim. Durumu anlattım. Kale almadılar. Lütfi Efendi, bir pusula yazdı, hemen yaptılar. Hak ve adalet bunun neresinde? Bundan sonra ben de sizin yolunuzdayım!”
Bu olay, dolmuş olan bardağı taşıran damla olmalıydı.
Demirel’in iktidarı zamanlarında birçok meslektaşım gibi soruşturmalar, sürgünler, okuldan atılmalar gibi çok eziyetler çektik. Çok mitingler, yürüyüşler yaptık. “Çoban Sülü başvekil, işçi köylü aç sefil!” diye bağırdık. Kendisi pişkinliğe vurup aksini söylese de yolları aşındırdık. O da kaç kez inip çıktı. Faşist generaller güya bizi ondan kurtardılar ama daha beterini yaptılar.
Onu daha sonra birçok toplantıda dinledim. İki kez de Çankaya Köşkü’ndeki makamında birer kurulla ziyaret ettik. İlki 24 kasım 1993’te Öğretmenler Günü’nde idi. Güneydoğu’daki köylerde öğretmenler hangi örgütler tarafından yapıldığı kuşkulu bir biçimde peş peşe katlediliyordu. Meslektaşlarımız böyle ateşin içindeyken elimiz kolumuz bağlıymış gibi oturamazdık. Çünkü gidenler bir daha geri gelemeyecekti. 8 Öğretmen kuruluşu Millî Eğitim Bakanlığı’nın önüne siyah çelenk bıraktık ve Demirel’den de can güvenlikleri bulunmayan yerlerdeki öğretmenlerin, güvenlik sağlanıncaya kadar geri çekilmelerini istedik. “Devlet geri çekilmez” diyerek önerimizi kabul etmedi. İkinci görüşmemiz de Atatürk’ün Bütün Eserleri’nin ilk cildinin çıktığı zaman 7 Kasım 1998’de oldu. Demirel’den bu eserin devlet kurumlarına tavsiye etmesini istedik. Demirel “Bir inceleyip bakalım, gereğini yaparız” dedi.
İnişli çıkışlı uzun bir siyasi hayatı olan, izlediği politikalar dönemin özelliklerine göre farklı tutumlar gösteren Demirel’e onun zamanındaki cinayetler, kanunsuzluklar ve eziyetler nedeniyle hakkımızı helal etsek mi, etmesek mi? Fakat daha sonra anladık ki beterin beteri de varmış…
Sanırım şimdi milletin en az yüzde 60’ı zihniden bu karşılaştırmayı yapıyor. (18 Haziran 2015)