Not: Bu bölümde tartışılan ve önerilen detaylar günümüz İngilizce dilbilgisinde yanlış kabul edildiğinden doğru olarak algılayıp uygulamayın. Hata yapmanıza neden olabilir. Burada amacım farklı bir bakışla konuları irdelemek. Madem dünya dili haline geldi, evrensel bir dil haline gelen İngilizcedeki bazı hususları tartışarak öğrencilerin işini kolaylaştıralım. Belki sorgularken daha kalıcı da öğrenebilirsiniz;)
1. Fiillerin ikinci üçüncü hallerini ezberlemesek, Geniş zamanda şu -s/-es takısını unutuyoruz, keşke olmasa:
I went there (Oraya gittim) cümlesini normal olarak I didn’t go olarak olumsuz yaptırıyoruz.
‘Did’ past cümlelerde bulunduğu sürece ana fiil 1. (yalın) haline döner diyoruz. Present perfect’te böyle bir iş yükü yok. fiilin herzaman üçüncü hali kullanılıyor. Diller bence hep söyleniş ve yapı açısından kolaya doğru ilerliyor. ‘let, put, cut’ gibi fiillerin üç hali de aynı. Bunlarda bir anlam kargaşası olmuyor. Ve ne zaman ne yaptığımız anlaşılıyor. Neden tüm fiillerin üç hali de aynı olmasınki!
Bir kolaylık da şöyle sağlanabilir: Vurgu amaçlı ‘He wants the car.’ gibi bir cümleyi ‘He does want.’ şeklinde kullanabiliyoruz. Şu baş belası -s veya -es takısı problemini bu şekilde aşmak hoş olmaz mı? Yaz he/she/it’li geniş zaman cümlelerine does kolaylaşsın. I/you/we/they’de de kural öyle kalsın.
Ya da ‘He went there.” demek için go’nun geçmiş zaman hallerini ezberlemek zorunda kalacağımıza her cümleye ‘He did go there.” gibi bir yapı kullanalım. Düşünsenize: He did speak. I did write a paragraph. She did find a cat. Hiç ezbere gerek kalmaz. Ha bu arada ben öğrencilerime şunu öneriyorum: İkinci hallerini unuttuğun ya da hiç bilmediğin fiillerde zorunlu hallerde bu yapıyı kullanırsan konuşurken takılmazsın ve cümle anlamlı da olur pekala.
Bir seçenek de şu tüm fiileri düzenli gibi kullanabilelim. Ekleyelim hepsine -ed takısı olsun: *He goed there. I writed a paragraph. She finded a cat. Kaldı ki buna örnekler var İngilizce’de: He learned English de doğru He learnt English de.
2. have to/has to:
Zorunda olduğumuz için kullanılan bu yapıyı olumsuz ve soru yaparken şu şekilde kullanmayı öğretiyoruz:
I have to learn English.
I don’t have to learn English.
Do you have to learn English?
Öğrencilerimiz genelde şu hatayı yapıyor:
*I haven’t to learn English.
*Have you to learn English?
Bence bunlarda yapılışı ve söylenişi açısından kolaylık sağlıyor. İngilizceye yerleşmeli derim. Aynı şekilde sahiplik anlamında “I have a pencil.” gibi bir cümlenin olumsuzu *”I haven’t a pencil.” neden olmasın.
3. Countable (sayılabilir) ve uncountable (sayılamayan) isimler:
İngilizce öğrenenleri çıldırtan demiyelim de isyan ettiren bir diğer konu da ingilizce’de bazı isimlerin sayılamaz olması. İngilizlerin parayı sayamaması en çok espri konusu olan kısım:
‘Hocam, sayamıyorlarsa bize versinler!’,
‘Hocam, parayı sayamıyorlarsa ne diye yaşıyorlar!’:) Yetmiormuş gibi ekmeği de sayamıyorlar. (Bizim çocuklardan tepkiler: E, yuh artık)
Kural olarak, genellikle toz (sugar, salt, powder), sıvı (water, tea, oil), ve (sabun, peynir gibi) kalıp halinde bulunan varlıklar sayılamayanlar grubundadır diye öğretiyoruz. Tea sayılamaz ancak iki bardak çay anlamında bir kafede ‘Two teas, please!’ denebilir. Ya da fruit grup adıysa sayılamaz ancak ayrı ayrı meyve türleri anlamında fruits (There are fruits on the table=Elmalar, muzlar vb. çeşitli meyveler var anlamında )diyebiliriz gibi ileri seviye kuralları da öğrettiğimiz oluyor.
Bu kadar detay olmasa Türkçe’deki gibi ister tekil ister çoğul kullansak ne farkeder? Bizde bir karışıklık olmadığına göre İngilizcede de karışıklık olmaz herhalde. İster ‘There is sugar in our tea.’ ister *There are sugars in our teas. N’olacak ki!
DEVAMI GELECEK:) Yorum ve katkılarınızı esirgemeyin