İNGİLİZCEYİ NASIL ÖĞRENİRİM?
2004 Yılından beri İngilizce Öğretmenliği yapıyorum. “İngilizce öğretmeniyim.” dediğimde karşılaşacağım soruları doğal olarak tahmin edecek kadar tecrübe kazandım. Bunlardan bir tanesi “Kenan hocam, napcaz bu İngilizceyi?”. Bazıları da “Bu İngilizceyi öğrenmenin kolay bir yolu yok mu?”, “Hangi kaynaktan çalışmam lazım?” şeklinde.
İngilizce, başa bela derslerden ilk üçün içine kesin girer bir anket yapsak.
İngilizce öğrenmek isteyen insanlara bakıyorum doğrudan dilbilgisine (grammar) sarılıyorlar. Ama bu onların suçu değil. Bunun suçu derse “Dersimiz, ‘simple present tense’” diye başlayan meslektaşlarım. Şu an bazı öğrencilerim bile “Hocam, ne zaman bize zamanları (Tense) anlatacaksınız?” diye soruyorlar. “Gençler, bugün geçen hafta ile ilgili yaptıklarınızı anlatan bir paragraf yazdınız ve ufak tefek hatalar dışında sorun yoktu. Demek ki geçmiş zamanı doğru kullanıyorsunuz. İlla ki ‘Simple Past Tense’ dersi mi işlememiz lazım?” diye sorduğumda maalesef belki doğrudan değil ama dolaylı olarak “Evet.” cevabını ifadelerinden anlıyorum.
İNGİLİZCE VEYA BAŞKA DİL ÖĞRENMENİN SIRRI NEDİR?
Aslında en etkili yolla dil öğrenme sürecini konuşmayı bilen herkes yaşamış durumda. Hiç de gizemli bir yöntem değil bu. Hepimiz anadilimizi nasıl öğrendik? Ailemiz bize Türkçeyi sıfatları, fiilleri, zamanları anlatarak öğretmedi. Sadece bizimle konuştular. Yaklaşık ilk iki yıl belki cevap bile alamadılar. Ama bu dönemde söylenen, yapılan ve gösterilen her şeyi depoluyorduk. Sonra tek tük hecelerle, sonra bir kelimelik, devamında iki veya daha fazla kelimelik cümleler kurmaya başladık. Ve kurduğumuz cümlelerin çoğu dilbilgisi açısından yanlıştı ama ailemiz için “çok tatlı, çok şirin” hatalardı bunlar. Zaman zaman düzelttiler, zaman zaman bunlarla eğlendiler.
İKİ YA DA DAHA FAZLA DİLLE BÜYÜYENLER NELER YAŞIYOR?
Üç yaşına basmak üzere olan Utku adında bir oğlum var. Doğduğundan beri onunla İngilizce konuşuyorum. Az önce anlattığım anadili öğrenme süreci mantığını kullanıyorum. Annesi sadece Türkçe, bense sadece İngilizce konuşuyorum. Yani baba dili İngilizce. İşin sırrı şu: Herkes tutarlı bir şekilde bir dili konuşacak ki çocuğun kafası karışmasın. Tabii “kuzum, canım, ciğerim, koçum, bitanem” gibi tatlı kelimeleri Türkçe kullanıyorum J Önce Türkçe konuşmaya başladı. Sonra, İngilizce sorularıma Türkçe cevap verdi. Örneğin: “How are you?” diye sorduğumda, “İyiyim.” diye cevap veriyordu. Sonra İngilizce kelimeleri taklit etmeye de başladı. Türkçe cümlelerin arasına İngilizce kelime sokmaya başladı. Örneğin: “Tekerlek döndü.” yerine “Tekerlek TURNdü.” diyordu. Ama bunun normal bir süreç olduğunu bilmek gerek. Şimdi kelimelerden cümlelere geçti, yani iki üç kelimelik cümleler kuruyor. Örneğin: “Are you coming?” diye sorduğumda, “I’m coming.” cevabını yakın zamanda aldım. Önümüzdeki yıllarda anadili (Türkçe) ve babadilini (İngilizce) ayırmaya başlayacak. İkisini ara ara karıştırsa da ayrı iki dil olarak kullanabilmeye başlayacak. Şu an Türkçe’de anladığı her cümleyi İngilizce olarak da anladığını gözlemliyorum.
BİZ BİR DİLİ ÖĞRENEMEZKEN AVRUPALILAR NASIL BİRKAÇ DİL ÖĞRENİYOR?
Avrupalıların bir sırrı yine yok. Onlar bizim bir ilden başka bir ile gitmemiz gibi ülkeler arası gezebiliyor ve öğrendikleri ikinci hatta üçüncü bir dili rahatlıkla kullanabiliyorlar. Dersleri, ders kitapları iletişime dayalı. Okul ve sınıf dışında da öğrendikleri dil işlerine yarıyor. Ülkemizde öğretmen ve sınıf dışında öğrencinin İngilizce ya da öğrendiği yabancı dili kullanabileceği alan yok. Turistik bölgeler dışında çok nadir yerde böyle fırsatlar var.
Yakın zamanda Suriye’den gelen öğrencilerimiz hiç Türkçe bilmedikleri hatta alfabeleri farklı olduğu halde 3-4 ay gibi kısa sürede kendilerine temel seviyede yetecek derecede Türkçeyi öğrendiler.
PEKİ, HOCAM BİZ NASIL ÖĞRENECEĞİZ?
Önerilerim:
Sihirli bir dokunuş bekliyorsanız yazımın devamını okumayınJ Hayallere kapılmayın, emek harcamadan yemek olmaz. Henüz, kafatasımızda USB girişi açılıp içeriye bilgi girişi sağlayacak teknoloji gelişmedi. O teknoloji gelişse bu sefer dertlerimiz değişir. “Hocam, 5 GB bellek bana yetmiyor, n’apacaz?”, “Benim GB iyi ama işlem hızım düşük, para da yok ki güncelleme yapayım!” vb. İşin esprisi bir yana bence şu anki durum bence daha iyi. En azından öğrenmek çabaya daha çok bakıyor, paraya değil.
İngilizceyi, öğrenilmesi gereken bir ders olarak değil, yaşamınızın bir parçası olarak görün. Kitap okumayı seven kişi okuduğu iki kitaptan birini İngilizce okuyabilir. Dizi izlemeyi seven kişi uydu kanallarının ses ya da altyazı ayarlarını İngilizceye çevirebilir. Şarkı dinlemeyi seven, İngilizce şarkı dinleyerek öğrenebilir.
İngilizce öğrenmeye dilbilgisiyle başlayanlar kendilerini çamura saplamış demektir. Dilbilgisinin ucu bucağı yoktur. Dünya’nın en iyi İngilizce öğretmeninin bile anlamadığı, eksik kaldığı konular olabilir. Şu an, anne babalarımızın kaçı SBS ya da LYS Türkçe sorularından tam net çıkarır J Ama Türkçe konuşamıyorlar anlamına gelmiyor bu. İnanın, YDS gibi yabancı dil sınavlarında birçok İngiliz bile %100 başarılı olamayabilir.
Hata yapmaktan korkmayın, hata yaptığınızda kendinizi cezalandırmayın, küsmeyin, ailemizin yaptığı gibi yaptığınız şirinlikler olarak görün. Öğrenciyseniz sınıfta kalkın ve çat-pat da olsa, bir kelimeyle de olsa konuşun. Önceki derslerde veya o günkü dersinizde öğrendiğiniz yapıları hemen kullanacak fırsat yaratın kendinize, öğretmeniniz bundan mutlu olacaktır. İngilizce öğretmenleriniz sizin için en iyi dil pratiği fırsatlarıdır. Gidin diğer İngilizce öğretmenlerinizle konuşun onlarla konuşurken, öğrendiğiniz yeni kelimeleri veya cümleleri kullanın
Amacınızı iyi belirleyin. ‘Bu İngilizceyi’ niçin öğreneceksiniz? “Ben temel seviyede konuşup derdimi anlatabilmek istiyorum.” derseniz iki üç aylık eğitim size yeter. Dil biliyorum demek aslında ne demektir. Turistik şehirlerde çok kişi duydum “Üç tane dil biliyorum.” diyenleri. Ama gerçekten dinlediğimde dertlerini çat-pat anlatabildiklerini gördüm. Dışardan bakan acemi bir insan “çatır çatır” konuştuğunu düşünse de. Hangi amacınıza ulaştığınızda “Bu dili biliyorum.” diyeceksiniz? “Derdimi anlatayım yeter, gazete okuyabileyim, haber dinleyebileyim yeter, İngilizce filmleri anlamam yeter, yurtdışında çalışacak kadar olsun yeter, mesleğimde lazım oluyor, akademik makaleleri anlayayım yeter.” mi diyorsunuz ona göre çalışın hedef belirleyin.
Hedefinize ulaşmak için önce nerede olduğunuzu yani ne kadar İngilizce bildiğinizi bilmeli ona göre adım atmalısınız. YDS sınavından geçer not almak isteyen bir kişi A1, A2, B1, B2 seviyesindeyse kısa zamanda başarı beklememelidir. Tabi olağanüstü çaba harcayıp başaranlar olabilir. Ama bu gerçekten olağanüstü. Örneğin İngilizce kitap okumayı tercih eden birisi kolay okuma parçalarıyla başlayıp, zora doğru gidebilir. Okuyarak inanılmaz derecede dile maruz kalırsınız, İngiltere’de yaşama şansın olmayabilir ama kitaplar küçük bir İngiltere olur sizin için. Günlük hayatınızda hoşunuza giden konuları temel alarak kitap seçin.
Şu yazı da ilginizi çekebilir: http://www.kenanakarslan.com/ingilizce-koktas-kelimeler/ingilizce köktaş kelimeler